top of page

İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar...

İzmir, Büyük Komutan Timur’un 1402’deki fethinden 1919’a kadar yaklaşık 517 sene boyunca Türk’ün yurdu olarak kaldı.

 

15 Mayıs 1919’da Rum nüfusunun Türklerden fazla olduğu iddiası ile Rumlar tarafından işgal edilen İzmir, Anadolu’da yapılan ilk önemli işgaldir.


 

Adım Adım İşgale ve İlk Kurşun...

 

Dönemin ABD Başkanı Wilson’un “Bir toprak üzerinde yaşayan insanların kendi düşünce ve isteğine göre bir idare şekli kabul edilecektir” prensibine aykırı olmasına rağmen Yunanlılar, İtilaf Devletleri ile birlikte yayılmacı siyasetlerine devam ederek işgali haklı gösterme adına bölgede propaganda yapmaya başlamışlardı. Bu kapsamda bölgede Rum nüfusun yoğunluğunu konu edinen ve benzeri türden abartılı pek çok yayın ve broşür sözde “Mega İdea” için basılarak dağıtıldı.

 

Mondros Mütare­kesinin 7. maddesi gereği 14 Mayıs 1919 öğlen saatlerinden itibaren İzmir ve şehri koruyan körfezdeki müstahkem mevkilerin işgaline başlandı.

 

 

 

Yunan işgal birlikleri, 15 Mayıs sabahı İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin nezaretinde Körfeze girdi ve Albay Zafiriou komutasında gemilerden inerek İzmir’e ayak bastı.


Onsekiz gemiden oluşan işgal filosundan inen 7500 askerlik 1. Efsun Alayı, Pasaport’tan Konak Sarı Kışlaya doğru yürüyüşle coşku ile onları selamlayan Rum halka gövde gösterisi yapıyordu. Coşkulu yürüyüş esnasında silah sesleri duyuldu ve alandaki kalabalık panikle Kordon’un iç kısımlarına ve gü­neye doğru kaçmaya başladı. Ara sokaklara doğru kaçmakta olanlar Yunan askerlerince öl­dürüldüğünden her taraf kan içindeydi. Pek çok kişi korkudan kendini de­nize atıyor, balkonlarda asılı bazı Yunan bayrakları çabucak indiriliyordu. İki Yunan askerinin öldürüldüğü konuşuluyor­du.


Söylentilere göre silahı ateşleyenin bir Rum kışkırtıcı, Türk subaylar veya halkın arasından birkaç kişi olduğu söyleniyordu. İlk el ateşten sonra üç dört el daha ateş edildiği ifade ediliyordu. Bu konuda Vali İzzet Beyin raporuna göre ilk kurşunu atan bir Yunan askeri idi. Ahenk gazetesi başyazarı Şevki Bey, ilk kurşunu saatçi Aziz Efendi’nin attığına şahit olduğunu yazmıştı. Bir diğer söylem ilk kurşunu atanın o sırada kahvede oturan Germencikli İbrahim veya hapishaneden yeni çıkan Arap Rasim adında bir genç olduğu da söylenmekteydi. Gerçekteyse ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan kahraman gazeteci Osman Nevres nam-ı diğer Hasan Tahsin’di...


Hemen oracıkta şehit edilen Hasan Tahsin, attığı bu kurşunla kurtuluşun fitilini ateşlemiş ve Anadolu’da duyuldukça inancı artıran bir sembol haline gelmişti...


Aylar önce konu edindiğimiz ( https://www.kamusozu.com/post/kara-bir-gün ) Süleyman Nazif’in “Kara bir gün” olarak tasvir ettiği İstanbul’un işgalinde yaşanan onur kırıcı davranışlara devam etmek isteyen işgalcilere bu sefer geçit yoktu...

 

İşgalin umulduğu gibi sakin ve direnişsiz olmaması Yunanistan’ı İzmir’e acilen ek askeri güç sevk etmeye zorlamıştı ve bu amaçla sadece Pun­ta İskelesinden karaya çıkarılmak üzere ek kuvvetler yollandı.

 

Eylül 2022’ye kadar işgal altında bulunan İzmir’de ilk gün yakılan ateş hiçir zaman sönmedi. Girit’ten gelen destekle şehirde sözde asayiş için kol gezen Yunan askerleri devamlı tetikteydi...

 

 

Kurtuluş ve Buhara’dan kılıçlar...


26 Ağustos 1922 sabahı, Kocatepe’den başlayan “Büyük Taarruz” sonrası 9 Eylül 1922 günü, 1240 günlük işgal bitecekti.


30 Ağustos’ta büyük zafer kazanılmış önce Afyon, sonra da Uşak kurtulmuştu. 1 Eylül’de, Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz, İleri!” diyerek İzmir’i esaretten kurtaracak slogan olacak o meşhur emrini verecekti...

Aylar öncesinde Buhara’dan gelen bir elçi ile görüşen Gazi;


Muhterem arkadaşlar, Türkistanlı kardeşlerimiz Sakarya Zaferi münasebetiyle bize 3 kılıç bir de Kuran-ı Kerim göndermiştir. Bu üç kılıçtan birini ben aldım. İkincisini Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya verdim. Üçüncü kılıcı da İzmir’in fatihine saklıyorum”


diyerek İzmir’in işgalden kurtulacağının müjdesini vererek yerel halka umut aşılamıştı.




9 Eylül 1922’de İzmir’e ilk giren süvari birliğimizin başında olan Yüzbaşı Tatar Şerafettin Bey Kordon'a kurşun ve şarapnel yağmuru altında ulaşır. Süvariler, dört nala Kordonboyu'ndan Pasaport İskelesi'ne geldiklerinde, bir Rum'un attığı bomba, Yüzbaşı Tatar Şerafettin'in atının önünde patlar. Omzuna ve koluna şarapnel parçaları isabet eden yüzbaşı yine de inançla yoluna devam eder. Bir gencin uzattığı Türk Bayrağı'nı alıp, göğsüne sokar ve sendeleyerek Hükümet Konağı'na yönelir. Konak kapısının kilitli olduğunu gören Teğmen Ali Rıza Bey, yan kapının zincirini kırarak Konağın yolunu açar. Yüzbaşı Tatar Şerafettin kanlar içinde Yunan bayrağını indirir ve göndere koynundan çıkardığı Türk bayrağını çeker. Kanının bulaştığı bayrağı gözyaşları içinde göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin;


"Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir'i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya" 


diye tarifsiz bir gururla o anları anlatır.


10 Eylül saat 14.00’de Gazi Paşa İzmirlilerin yoğun sevgi gösterileri eşliğinde Hükümet Konağı’na gelir. Gece Gazi Paşa’nın Karşıyaka’daki Fahrettin (Altay) Paşa’nın akrabası İplikçizade İsmail Bey’in köşkünde konaklaması planlanmıştır. Yunan Kralı Konstantin’in 12 Haziran 1921 tarihinde o köşkte kalmış olması bu tercihte önemli bir paya sahipti. 


Gazi, İzmir Hükümet Konağı’ndan ayrılmış ve Karşıyaka İplikçizade Köşkü’ne varmıştır. Ruşen Eşref,  İplikçizade Köşkü önünde yaşananları şöyle anlatır;


“Hep bitmeyen, tükenmeyen alkışlar ve kutlayışlar arasında evin önüne vardın. Atlar durdu. Araba durdu. İki yanını sarmış bir coşkun halk arasından geçtin. Evin merdiven taraçasına çıktın. Seni yerlere eğilerek; Seni el çırparak; Seni dualar ederek karşılayan kadın, erkek kalabalığın önünde durdun.Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun. …Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir düşman bayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi böyle serilmişti…


Kadın-erkek oradaki İzmirliler;


“Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir”

 

diye yalvarıyorlardı.


Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara, erkeklere tatlılıkla baktın;


“O, geçmişse hata etmiş. Bir milletin istiklalinin timsali olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem” dedin.

Onu yerden kaldırttın ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdin.

İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin.”




15 Eylül günü düzenlenen törenle söz verildiği gibi İzmir’in fatihi olan Yüzbaşı Şerafettin’e Yüzbaşı Şerafettin'e takdim edilir. Yıllarca titizlikle korunan kılıçlar maalesef daha önce yazılarımızda konu edindiğimiz  Kartal İstimbotu, Bandırma Vapuru gibi kaybolurlar...


Anadolu’da Türk’ün kılıcından başka bir tunç ışıldamaz” düsturu ile hareket eden atalarımızın yadigarlarına daha çok sahip çıkmak ümidiyle bu şanlı zaferde payı olan tüm atalarımızı şerefle yad ediyorum...

 

 

519 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page