top of page

İzmir Suikasti ve Sonuçları

Cumhuriyetimizin ilanının 100. Yılına bir hafta kaldı. Bu haftaki yazımızda erken cumhuriyet döneminin en karmaşık ve hala sonuçları itibariyle tartışılan “İzmir Suikasti” ni ele aldım.


Bu köklü devrimin sancıları bitmemişti ve Gazi Paşa’yı hazmedemeyenlerin cumhuriyetin ilanından sonrasında da harekete geçmeleri ile kendileri adına neticesiz kalan bu suikast girişimi; ittihatçılarla birlikte devrimlere karşı olanların tasfiye sürecini hızlandıran Genç Cumhuriyetin en önemli dönemeçlerinden biridir.




TBMM’nin açılması, saltanatın kaldırılması, Lozan Barış Konferansı ve Cumhuriyet’in ilanı, Halifeliğin kaldırılması ve çok partili hayata geçiş denemelerinde yapılan uygulamalar Mustafa Kemal Paşa’ya daha da fazla muhalif grupların artmasına neden olmuştur. Laik düzen ve dünya görüşü doğrultusunda birbiri ardınca gerçekleştirilen devrimler, dinsel kurallara bağlı çevrelerin tepkilerine yol açmış ve eski düzeni savunan ve ilk fırsatta ona dönülmesini arzulayan çevreleri yeniden harekete geçirmiştir.


Gerici grubun düşünceleri Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinin Atatürk’ün ölmesiyle sona ereceği, karşı devrimcilerin ve İttihat ve Terakkicilerin Anayasayı değiştirmek, yönetimi ele geçirmek ve hükümeti devirmek emelleri etrafında şekillenmişti.


Mustafa Kemal Atatürk, İttihatçılar hakkında:

‘Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.’ Diyerek İttihatçılar hakkındaki düşüncelerini ifade etmişti.


Gazi Paşa böyle bir ortamda reform hareketlerinin halk üzerindeki etkisini ölçmek, reformların ne kadar halk tabanına indiğini görmek ve yeni reformların da ne derecede başarılı olabileceğini saptamak maksadıyla 1926 yılında yurt gezisine çıkmıştı. İşte suikast haberi de bu gezi sırasında kendini göstermişti. Gazi, 14 Haziran 1926 günü Bursa’dan Balıkesir yoluyla İzmir’e geçeceği sırada İzmir Valisi Kazım (Dirik) Bey’den aldığı

“şahs-ı devletlerine karşı tertip edildiği anlaşılan Mel’unane bir suikast teşebbüsü ortaya çıkarılmış olduğundan lütfen hareketlerinin tehirini.”

rica eden telgrafla kendisine karşı bir suikast tertiplendiği haberini aldı.


Telgrafla alınan bilgiye göre 15 Haziran 1926’da, İzmir’de motorculuk yapan Giritli Şevki, acele olarak Vali ile görüşmek istemiş, ayrıca Vali’nin Gazi’ye iletmesi için bir de mektup hazırlamıştır:


“Gazi Paşa Hazretleri’ne, Bendeniz Yunan Harbinde Sarı Efe Edip Bey’in arkadaşı idim. Dün akşam bir haber gönderdi. Bir yere gittim. Orada tanıdığım Hilmi isminde bir zabitle hiç tanımadığım sonradan anladığım sabık Lazistan Mebusu Ziya Bey isminde birisi vardı. Ve size suikast edecekleri ve onlara muavenet etmekliğimi teklif ettiler. Bendeniz hemen orada işlerini bitirmek şiddetle fikrimden geçti ise de daha önce halaskarımıza haber vermek daha iyi olacağını hissettim ve muavenet edeceğimi söyledim. Ve bütün plan ve arkadaşlarını anladıktan sonra ayrıldık. Buranın zabıtasına emin olmadığım için doğrudan doğruya zat-ı alinize haber veriyorum. Planlarını anlatmak için yazım az olduğundan emir buyuracağınız zata şifahi anlatmaya hazır olduğumu arz ile hürmet eylerim. 15 Haziran 1926 Giritli Şevki”


15 Haziran gece yarısı yapılan bu ihbar ile suikast önlenmişti. Bu suikast tertibi ilk değildi. İzmir’den önce bir Ankara Suikastı tertiplendi. Bu suikast, eski Maarif Nazırı Şükrü Bey tarafından ortaya atıldı ve tetikçi olarak Ziya Hurşit seçildi. Hurşit, Birinci Meclis’te mebus olarak görev yapmış ve Saltanat’ın kaldırılması kararına muhalif bir oy vermiş bir deniz subayıdır. Ankara’da Aralık 1925 yılında yapılmak istenen bu suikast girişimi sadece düşünce olarak kalmıştır. Tertipçiler, ikinci bir suikast girişimi yapmak için bu sefer Bursa’yı seçtiler. Gazi Paşa’nın 20 Mayıs - 13 Haziran 1926 tarihleri arasında Bursa’yı ziyaret etmesi, tertipçilerin bu şehri seçmelerindeki en büyük etkendir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, Ankara tertibi ile Bursa tertibi arasındaki zaman farkıdır. Yaklaşık beş aylık bir sürenin bulunması, tertipçilerin maksatlarıyla çelişmektedir. Gerçek şu ki, İttihatçıların Gazi Paşa’ya karşı bir suikast tertip edecekleri, yönetim kadroları tarafından bilinmekte veya hissedilmekteydi. Bu yüzden tertipçilerin bu kadar uzun süre ara vermeleri doğaldır. Bununla birlikte Gazi Paşa da bir suikasttan şüphelenmekte hatta yaptığı gezilerle bunu hissettirmektedir. Öyle ki, 16 Mayıs 1919 tarihinde ayrıldığı İstanbul’a ancak 1928 yılında geri dönmüştür. Suikast girişiminin bilindiğine dair bir başka kanıt ise, Ziya Hurşit’in ağabeyi Faik Bey’in anlattıklarıdır. Faik Bey, anlattığına göre bir sabah kendisini görmeye gelen Rauf Bey tarafından uyandırılmış ve Mustafa Kemal’e bir suikast tertiplendiğini kendisine iletmiştir. Bu suikastı yapacak kişi olarak da Şükrü Bey’in adını veren Rauf Orbay, söz konusu şahsın, bir gece Sabit bey ile kurduğu bir içki masasında tertibi ağzından kaçırdığını ve bu yolla haber alındığını da eklemiştir.


Bursa’daki tertip daha rasyoneldir. Ankara’daki sadece fikriyatta kalmışsa bile Bursa’daki kısmen eyleme dökülmüştür. Şükrü Bey’den 150 lira alan Laz İsmail, Bursa’ya gelerek alan taraması yapmıştır. Fakat şehirden çıkışın zor olacağı ve yakalanma ihtimalinin yüksek olacağını düşünerek Bursa tertibinden de vazgeçilmiştir. Bursa ve Ankara’da yapılmak istenen suikast girişimleri sonuçsuz kalınca, Gazi Paşa’nın İzmir gezisi yapacağı duyuruldu. Bu vesileyle suikastın kesin bir şekilde İzmir’de yapılması kararlaştırıldı.


İzmir’deki suikast tertibi ilk aşama olarak Şükrü Bey’in evinde yapıldı. Toplantıya Ziya Hurşit, Abdülkadir, Baytar Rasim katıldılar ve kesin bir kararla Gazi Paşa’nın öldürülmesi kararlaştırıldı. Suikastlar serisinin en başında olduğu gibi, işin mali yönünü yine Şükrü Bey üstlendi. Ziya Hurşit’e sekiz yüz lira ve altı tabanca verdi. Bu tabancalar Şükrü Bey’in İstanbul’daki evindeydi ve Laz İsmail ile Gürcü Yusuf bu silahları alıp, Gülcemal Vapuru ile 10 Haziran tarihinde İzmir’e hareket ettiler. 11 Haziran 1926 tarihinde tertipçiler, dikkat çekmemek için ayrı otellere yerleştiler. Ziya Hurşit, Gaffarzade Oteli’ne, Laz İsmail ile Gürcü Yusuf da Ragıppaşa Oteli’ne giriş yaptılar. Bu esnada, suikast planına Sarı Efe Edip de dahil oldu. Ziya Hurşit, Şükrü Bey ve Baytar Rasim’in gönderdiği mektubu Sarı Efe Edip’e verdi. Mektupta bir tütün işinden bahsediliyordu ve Ziya Hurşit, tütün işinin Gazi Paşa’ya yapılacak olan suikast olduğunu söyledi. Bunun hemen ardından Sarı Efe Edip, Ziya Hurşit’i Çopur Hilmi ve Giritli Şevki ile tanıştırdı. Böylece ekip genişledi ve suikastın hatları belli olmaya başladı. 12 Haziran tarihinde tetikçi kadrosu Karşıyaka’da İdris diye bilinen bir kişinin evine gittiler ve toplantı yaptılar. Alınan karar da suikastın şekline ilave edilmekteydi. Buna göre Gaffarzade Oteli civarındaki tuhafiyeci Nuri Efendi’nin mağazasının yanındaki dar sokağın dönemeci, Gazi Paşa’nın vurulacağı yer olarak belirlendi. Sarı Efe Edip, toplantı sırasında, önceden Giritli Şevki’ye vermiş olduğu iki dinamiti istedi ve bu dinamitler Laz İsmail’e teslim edildi. 13 Haziran günü, tekrar Giritli Şevki’nin evinin önünde toplanıldı ve suikastın şekli üzerinde tartışıldı. Böylece herkese bir görev verildi. Buna göre; Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Ziya Hurşit, önce tabanca ile ateş açacaklar, daha sonra da dinamitleri atacaklardı. Çopur Hilmi ve Giritli Şevki ise üç yol ağzında otomobil ile bekleyecekler ve tetikçileri alıp Giritli Şevki’nin motoruyla Sakız Adası’na gidilecekti. Sakız Adası’na gitmek için Şevki’nin ayarladığı motor hacizliydi ve Saruhan Mebusu Abidin Bey, 600 lira vererek hacizi ortadan kaldırdı. İzmir Suikastı’nın son tertipleri hazırlandığı sırada Gazi Paşa, Bandırma’dan hareket ederek Balıkesir’e gelmişti. Bir gece Balıkesir’de kaldıktan sonra İzmir’e hareket edecekti, fakat bu hareketin gecikmesi, suikastçıları endişeye sevk etti. Sarı Efe Edip ve Abidin Bey’in de İstanbul’a gitmeleri üzerine iyice telaşlanan tertipçilerden Giritli Şevki, İzmir Valisi Kazım Paşa’ya suikastı ihbar etti. Bundan sonra, Giritli Şevki’nin ihbar mektubu ciddiye alındı ve 15 Haziran sabahı Ziya Hurşit Gaffarzade Oteli’nde, Laz İsmail ile Gürcü Yusuf Ragıppaşa Oteli’nde, Çopur Hilmi ise Karşıyaka’daki kardeşinin evinde tabancalarıyla

birlikte yakalandılar.


Ziya Hurşit, ilk yaptığı açıklamada, Gazi Paşa’yı 1925 yılından beri vurmak istediğini söyleyerek, kendisine yardımcı olan herkesin isimlerini iletiyordu.Tetikçilerin yakalanmaları ve akabinde verdikleri ifadelerle birlikte geniş çaplı tutuklamalar da başladı. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa’nın İstanbul vali ve emniyetine çektiği “Dakika gecikmesi idam sebebidir” ibareli telgrafla birlikte Sarı Efe Edip ve Saruhan Mebusu Abidin Beyler hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. 17 Haziran’da Sarı Efe Edip Bristol Oteli’nde yakalandı. 19 Haziran’da Şükrü Bey yakalandı.Olayın bertaraf edilmesi sonucunda tutuklamalar hızlı bir şekilde yapılıyordu. İstanbul’da Sarı Efe Edip, Baytar Rasim, Abidin Bey, Faik Bey ve Şükrü Bey ilk tutuklananlar arasındaydı. Bu isimler önce Bandırma’ya, ardından trenle İzmir’e götürüldüler. Tetikçilerin ve tertip ekibinin yakalanmasının ardından, eski Terakkiperverciler ve İttihatçılar üzerinde de gözaltılar başladı. Eski Maliye Nazırı Cavid Bey, Refet Paşa, Ali Fuad Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Rüştü Paşa, Ergani Mebusu İhsan Bey, Bursa Mebusu Necati Bey, İsmail Canbulat, Sivas Mebusu Halit Turgut, Erzincan Mebusu Sabit Bey, eski Ardahan Mebusu Hilmi Bey İstanbul’dan Gülcemal Vapuru ile İzmir’e götürüldüler. Cavid Bey dışındakiler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensuplarıydı. Kazım Karabekir ise 19 Haziran’da gözaltına alındı, fakat İsmet Paşa’nın araya girmesiyle serbest bırakıldı. Olayın duyulması ile İstiklal Mahkemesi derhal toplandı. Mahkeme Başkanlığını Ali Çetinkaya yapıyor, üyelikleri ise Kılıç Ali ve Reşit Galip yürütüyordu. Ali Çetinkaya, eski bir İttihatçıydı. Balkan çetecilik faaliyetlerinde ve Trablusgarp Savaşı’nda bulunmuştu. Abdülhamid’in sürgüne giderken yanında bulunan Muhafız Birliği’nin üyelerinden biriydi. Mahkemenin diğer üyesi Kılıç Ali, Kafkas İslam Ordusu’nda, Nuri Paşa’nın emir subaylığını yapmıştı. Şimdi, Mustafa Kemal’in safına geçmiş İttihatçılar ile geçmeyen İttihatçılar karşı karşıyaydılar. Tertipçilerin 15 Haziran’da yakalanmaları basın üzerinden yurda hemen duyurulmadı. Suikastın bahsi bile medyada geçmiyordu. Öyle ki, tertipçilerin İstanbul’dan İzmir’e giderken bindikleri Gülcemal Vapuru’nun, Galata Rıhtımı’ndan İzmir’e yapacağı sefer 17 Haziran 1926 tarihli gazetelerde varken suikasta dair hiçbir şey yoktu. Suikastın hemen duyurulmamasının sebebi, düzenleyecek olan ekibin tamamının ele geçirilememiş olmasındandır. Bununla birlikte İstiklal Mahkemeleri’nin toplanıp İzmir’e gelmesiyle beraber, suikast girişimi de kesin olarak basına yansıdı.


18 Haziran 1926 yılında başlayan sorgulamalarda, en önemli bilgileri, suikastın tetikçisi Ziya Hurşit vermiştir. Ali Çetinkaya’nın sorgulaması esnasında Hurşit, Bulgar Çarşısı’nda Abdülkadir ve Şükrü ile olan görüşmelerinden bahsetmiştir. Bu görüşme neticesinde, İzmir’de suikast yapılması kararlaştırılmış ve Ziya Hurşit’e yardımcı olması maksadıyla, Şükrü Bey tarafından Sarı Efe Edip önerilmiştir. Aynı sorgu esnasında para ve silahları da Şükrü Bey’den aldığını itiraf eden Ziya Hurşit, İzmir’e gelişini de ekleyerek tertibin gidişatını anlatmıştır. 19 Haziran’da Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya verdiği beyanatta, kış ayından beri suikast tertibi içinde bulunulduğunu söyleyerek, Ziya Hurşit, Şükrü ve Edip Beylerin şahsi girişimlerden öte bir komite halinde çalıştıklarını söylemiştir. Buna ilaveten siyasi bir zümrenin hareketi olduğunu söyleyerek, Terakkiperver’e ithamlarda bulunuyordu. İlk sorgulamaların ve beyanatların ardından 26 Haziran 1926 tarihinde saat 14:00’da ilk duruşma başladı. Elhamra Sineması’nın salonu duruşmalar için ayarlanmıştı. Mahkeme Heyeti, salonun sahne platformuna yerleşmiş, arka tarafa Türk Bayrağı ve Atatürk resmi koyulmuştu. Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya, üyeler Kılıç Ali, Reşid Galib ve Savcı Necib Ali Bey platformdaki yerlerini almışlardı. Daha sonra sanıklar getirildi ve iddianame okunarak

mahkeme başladı. Mahkemede ilk yargılanan Ziya Hurşit, daha önce verdiği beyanları değiştirmeden olduğu gibi anlattı. Suikastın nedenini soran Ali Çetinkaya’ya:


“Geçen sene bu vakitler Terakkiperver Fırka feshedilmişti. Eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey ile görüştüm. Abdülkadir esasen Terakkiperver Fırka’nın bu teşkilatla bir şey yapamayacağını söyleyip dururdu. Filhakika başındakiler ya ihtiras ya da kin ve garez yüzünden birleşmişlerdi. Bir taraftan da fırkalar kapatılıyordu. Hükümet darbesi yapmaktan başka çare olmadığında Abdülkadir ile mutabık kaldım…”


diyerek suikastın asıl gayesini gözler önüne seriyordu. İkinci sorgulanan kişi ise Gürcü Yusuf’tu. Silahlarla yakalanmasını kabul eden Yusuf, kendisini Ziya Hurşit’in kandırdığını ileri sürüyordu. Silahları İzmir’e bırakıp geri döneceklerini belirterek, suikasttan haberi olmadığını mahkemeye iletti. Üçüncü tetikçi Laz İsmail de mahkeme heyetine:


“Biz buraya suikasta teşebbüs etmek için gelmedik. Ziya Hurşit’in maiyetinde olarak geldik.”


Diyerek Gazi Paşa’ya yapılmak istenen suikasttan bihaber olduğunu ileri sürmüştür.


Son tetikçi Çopur Hilmi de Gaffarzade Oteli’ne gidip Ziya Hurşit ile görüştüğünü ve Gazi Paşa’yı vuracaklarını itiraf etti. Fakat Çopur Hilmi, verdiği bir ayrıntıda kendisinin ateş edecekler arasında olmadığını belirtmiştir. Tetikçilerin sorgusunun ardından, olayın merkezinde bulunan Sarı Efe Edip, Baytar Rasim, Ayıcı Arif ve Abidin ile Şükrü Beyler sorgulandı. Bu sorgular sırasında Sarı Efe Edip, 15 Haziran’da İzmir’den ayrılıp İstanbul’a gidişinin sebebini, Celal Bayar’a ulaşıp onu suikasttan haberdar etmek amacında olduğunu ileri sürmüştür. Buna ek olarak Şükrü Bey’i de suikasttan vazgeçirmek maksadıyla kendisiyle görüştüğünü mahkeme heyetine söylemiştir. Baytar Rasim de Şükrü Bey’i öne çıkartarak Gazi Paşa’ya yapılacak olan suikasttan bahsetti. Tıpkı Sarı Efe gibi Rasim de Şükrü Bey’i suikasttan vazgeçirmeye çalıştığını belirterek; “Adamları Edip’e gönderme ve bu fikirden vazgeç.” dediğini Ali Çetinkaya’ya iletti.


Abidin Bey de sorgusunda, tıpkı Baytar Rasim ve Sarı Efe Edip gibi suikasttan haberdar olduğunu fakat desteklemediğini söyledi. Hacizli motor için para vermediğini de ilave ederek bütün suçlamaları reddetti. Son sorgulama ise Şükrü Bey’inkiydi. Şükrü Bey, kendisine komplo kurulduğunu ve suikasttan haberi olmadığını söylemiştir. Ali Çetinkaya’nın ısrarcı sorularının ardından Şükrü Bey;


“Ben ismimin etrafında iyi kurulmuş bir tuzak görüyorum. Abdülkadir Fırka’yı mahvedecek bir program yapmıştır. Ziya Hurşit’i alet etmiştir. Benim ismimi vermiştir, bu mavalları tutturmuştur.”


diyerek suikastta parmağı olduğu iddialarını tamamen reddediyordu. Bunun üzerine Ali Çetinkaya, Sarı Efe Edip ve Baytar Rasim’i mahkemeye getirerek Şükrü Bey ile yüzleştirdi. Bu yüzleşmede Sarı Efe ve Rasim, yine Şükrü Bey’i suçlayarak kendisini vazgeçirmeye çalıştıkları iddiasını yenilediler. Ziya Hurşit ve Laz İsmail de Ankara’da suikast için Şükrü Bey ile görüştüklerini yüzyüzeyken de anlattılar. Suikastı tertipleyen ekibin sorgusu böylece bitmiş oluyordu. Yargılananların dışında İttihatçıların eski İaşe Nazırı Kara Kemal ve Abdülkadir için de gıyaben yargılanma kararı çıkartıldı. Suikast ekibinin yargılanmasının ardından, suikast ile alakası olduğu düşünülen Terakkipervercilerin yargılanmasına başlandı. 4 Temmuz 1926 tarihinde başlayan paşaların yargılanması, genel hatlarıyla Terakkiperver üzerinden yürümektedir. İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan paşaların birçoğu Mustafa Kemal’in eski silah arkadaşları ve Milli Mücadele kahramanlarıydı. Bu çerçevede değerlendirilince mahkeme, daha nazik ve dikkatli davranmaktaydı. Yargılanan paşalar arasında Kazım Karabekir, Refet Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Mersinli Cemal ve Ali Fuat Paşa vardı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın eski yöneticileri de paşaların yargılanması sırasında mahkeme huzuruna çıkarılmışlardır. Bu isimler; Halis Turgut, İsmail Canbulat ve Hafız Mehmed Bey’dir.


Paşaların yargılanması, genel olarak Terakkiperver üzerinden devam etmiştir. Özellikle Kazım Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın meclis dahilindeyken başkanı olması, suikastın fırka nezdinde değerlendirilmesine sebep oluyor ve yargılama bu açıdan devam ediyordu. Ali Fuad Paşa’nın da Terakkiperver Fırka’nın umumi katibi olması, suikast girişiminin yönünü siyasi fırkalara doğru değiştiriyordu. Her iki paşa da suikast ile bir ilgilerinin olmadığını mahkemeye ilettiler. Refet Paşa da Ankara’da yapılmak istenen suikasttan şüphelendiğini ve bunu Rauf Bey’e ilettiğini fakat İzmir’deki girişimden haberi olmadığını mahkemeye söyledi. 9 Temmuz 1926 tarihinde paşaların yargılanması da son buldu. Mahkemenin olay hakkındaki mütalaası şu yöndeydi: Her şeyden önce suikast için İzmir’e gelip silahlarıyla birlikte yakalananlar kesin suçluydular. Bunun dışında suikast işinin azmettiricileri ve yardımcıları mevcuttu. Bunlar bir örgüttüler ve en önemli rolü oynayanlar Kara Kemal ve Şükrü Bey’di.


11 Temmuz 1926’da, suikast ekibi mahkemeye getirildi. Suikast ekibinin içerisinde olup ihbar eden Giritli Şevki şahit olarak mahkemeye katıldı. Giritli Şevki, mahkemeye verdiği demeçte, örgütün asıl amacının hükümeti devirip bütün işleri eline almak olduğunu ve bu amaçla Gazi Paşa’nın öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bu demeçle birlikte sanıklar için artık bir kurtuluş yolu kalmıyordu. Yargılanmaların ve iddianamelerin okunmasının ardından 13 Temmuz 1926 tarihinde bütün sanıklar Elhamra Sineması’nın salonuna toplandı ve karar açıklandı. İstiklal Mahkemesi’nin sonucuna göre, başta tetikçiler olmak üzere 15 kişi idama mahkum edildi. Ama suçları suikast değil Ceza Kanunu’nun 55 ve 57. maddeleri uyarınca Anayasayı ortadan kaldırıp hükümeti devirmekti. Giritli Şevki beraat etti 6 bin 500 lira da ödül aldı. Milli Mücadele paşaları beraat etti; “derslerini almışlardı” Yargıç Kel Ali’ye göre. Bu kararda, kuşkusuz Mustafa Kemal’in etkisi vardı. Kimileriyse Kazım Karabekir yargılanırken mahkemeyi dolduran üniformalı subayların ve İzmir semalarında uçarak “Kazım Karabekir suçsuzdur” yazılı kağıtlar atan havacıların etkisinden söz eder.


Kara Kemal ve Abdülkadir yakalanamadıkları için idamları ilk aşamada yapılamadı ve 13 Temmuz’u 14 Temmuz’a bağlayan gece yarısından sonra; Şükrü Bey, Sarı Efe Edip, Ayıcı Arif Bey, Abidin Bey, Hafız Mehmed, Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Baytar Rasim, Rüştü Paşa olmak üzere 13 kişi idam edildi.


Suikastın tertibi, gelişimi ve tetikçilerinin yakalanıp idam edilmesi basına, mahkeme kararından sonra yansıtıldı. Yargılanan Terakkipervercilerden Kazım Karabekir, Ali Fuad, Cafer Tayyar, Refet ve Mersinli Cemal Paşalar beraat ettiler. Haklarında 10’ar yıl sürgün verilen Halis Turgut ve İsmail Canbulat karara itiraz ettiler ve yeniden görüşülmesi sonucunda sürgün idama çevrildi. İdamların büyük çoğunluğu İzmir Hükümet Konağı önünde gerçekleşti ve saat 10’a kadar halka teşhir edildi. Bunun haricinde Ziya Hurşit, suikastı yapmak istediği Kemeraltı Cami’nin köşesine kurulan darağacında idam edildi.


Hakkında gıyabi idam cezası çıkarılan Kara Kemal ise eski mektep arkadaşı Enver Bey’in evinde saklanırken polisler tarafından baskına uğradı. Yakalanmamak için sağ şakağına sıktığı kurşunla intihar etti. Diğer kayıp sanık Abdülkadir ise, uzun süre kaçak yaşayarak ancak 23 Ağustos’ta yakalanabilmiştir. 25 Ağustos tarihinde sorgusu yapılan Abdülkadir, 31 Ağustos’u 1 Eylül’e bağlayan gece Cebeci Cezaevi önünde idam edildi. İzmir Davası, idamların gerçekleşmesiyle son buldu.




İttihat ve Terakki’nin şiddet politikasının ve Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe parolasının son adımı İzmir Suikastı’dır. Bu suikast ile Türk tarihindeki İttihatçılık pratikte son bulmuştur.







721 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page