top of page

Topal Osman Ağa ve Ali Şükrü Bey Olayı

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına gireceğimiz şu günlerde kuruluş aşamasından bu yana çok tartışılan “Ali Şükrü Bey Olayı” ve olayın baş kahramanı Topal Osman Ağa portresine göz atacağız.


Osman Ağa, yakın tarihimizin en çok gündeme gelen, en çok tartışılan şahsiyetlerinin başındadır, hiç şüphesiz hakkında, lehte- aleyhte sayısız kitaplar yazılmış, adına opera bestelenmiş, romanı yazılıp senaryolaştırılarak filmi yapılmış olmasına rağmen hayatı hep gölgede kalmış Topal Osman Ağa kimdir?


1883 yılında Giresun’da doğan Osman Ağa’nın babası Feridunzade Mehmet Efendi varlıklı biriydi. Osman Ağa’nın yaşadığı dönemde İmparatorluk çok büyük sıkıntılar yaşamaktaydı. 1789 Fransız İhtilali etkisiyle Avrupa’da ulus devletlerinin oluşması, akabinde milliyetçilik düşüncesinin gelişmesi Osmanlı İmparatorluğunun çok milletli yapısını tehdit eder hale gelmişti. İmparatorluğun içinde çeşitli etnik kökene sahip milletler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Bu milletlerden biri de 1828 yılında bağımsızlığını ilan eden Yunanistan’dı. Yunanistan; Osmanlı’nın siyasi istikrarsızlıklara boğulmuş ve askeri, ekonomik alanda güçsüz olduğu dönemde Megalo İdea ülküsünü gerçekleştirebilmek için Osman Ağa’nın doğup büyüdüğü Doğu Karadeniz’de yaşayan Pontus Rumları idealize ederek gizli ve açık faaliyetlerde bulunmalarına destek olmaktaydı. Osman Ağa’nın doğduğu dönemde Doğu Karadeniz nüfusunun yaklaşık dörtte biri Rumca konuşan Hıristiyan nüfustan oluşmaktaydı. Giresun, Yunanlıların propaganda ve milli ülkülerini gerçekleştirmek için faaliyet gösterdikleri en önemli yerlerin başındaydı. Osman Ağa daha çocukken Rumların gizli faaliyetlerinden haberdar olmuş ve koyu bir Türk milliyetçisi olmuştu. Askeri okula gitmek istemiş ama tüccar olan babasının istememesine üzerine okula gidememişti. Onun bu isteğine kimse gem vuramamış ve 1912 yılında 65 arkadaşıyla beraber gönüllü olarak Balkan Savaşına katılmış sağ dizinden yaralanarak Ağa’lıktan sonra Topal lakabıda ismine eklenmiş oldu.

1914 yılında 1 Dünya savaşı patlak verince Osmanlı İmparatorluğu dört bir yandan saldırıya uğrar. Bu arada doğudan da Ruslar saldırıya geçer. Bu kez Topal Osman Ağa Ruslara karşı savaşmak için Giresun'dan topladığı 100 kadar gönüllüye Trabzon Cezaevi'nin kapılarını açarak 150 kişiyi de ilave edince Topal Osman Ağa gönüllülerin başında Teşkilat-ı Mahsusa Alayı'na bağlı olarak görev alır. Almanya savaşta yenilince Osmanlı İmparatorluğu da yenik sayılır. Böylece 1. Dünya Savaşı bitmiş olur. Arkasından 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanır. Mondros Mütarekesi şartları Karadeniz'deki azınlıkları sevindirir. Azınlıkların İstanbul' a ihbar üstüne ihbar ederek hemen yakalanıp cezalandırılmasını istedikleri kişilerin başında "Topal Osman'' geliyordu. Hatta Mondros Mütarekesi sonrası Giresun Belediye Başkanı Hacı Bey sağlık ve yaşlılık nedeniyle görevden istifa edince Topal Osman Ağa hiç kimseye danışma gereği duymadan kendisini Belediye Başkanı ilan etmişti. Çünkü o günlerde sözde Pontus sahillerinin tek hakimiydi. Bunda, Giresun eşrafı ve halkının Pontusculara karşı Topal Osman Ağa’yı 'kurtarıcı' olarak görmelerinin de büyük payı vardı. Topal Osman'ın silahlı adamları dışında bir de Belediye Başkanlığı gibi resmi bir mevziyi elde tutması bölgedeki Rum ve Ermeni topluluğu rahatsız etmiş topluluk ileri gelenleri, gerek doğrudan İstanbul Hükümeti'ne gerek Patrikhane aracılığıyla itilaf devletleri temsilcilerine Topal Osman Ağa'yı şikayet eden telgraflar çekip yakalanmasını talep etmişlerdi. Duruma el koyan, İstanbul'da kurulu Divan-ı Harp Topal Osman Ağa'nın derhal yakalanarak İstanbul' a getirilmesine karar verir. Durumu öğrenen Topal Osman Ağa silahlı adamlarının da yardımıyla dağa çıkar. Topladığı gönüllülerle birlikte o yıllarda Sivas'a bağlı Şebinkarahisar'a yerleşir. Topal Osman Ağa'nın Giresun'dan ayrılmasını iyi değerlendiren ayrılıkçı Rumlar çalışmalarını yoğunlaştırırlar. İstanbul Hükümeti'nin bölgedeki temsilcilerini etkisiz duruma getirirler. Sahte Kızılhaç görevlisi gibi Yunan gemileri çok sayıda Rumu Giresun ve çevre kasabalara taşır.

Topal Osman Ağa ise bu gelişmelere misilleme olarak Keşap ve Karahisar çevresindeki Rum köylerine ardarda baskınlar yapar. Rumların gerçekleştirdiği bu etkinliğe karşın yöre halkının direniş hazırlıkları da hızla gelişir. Birleşerek çalışmaları ilerleten Giresun aydınları ve eşrafı 12 Şubat 1919'da bölgedeki Kuvayi Milliye teşkilatını kurarlar.

Ayrılıkçı Rumların deniz yolu ile devamlı silahlanmalarına karşın, yerli halk yavaş yavaş örgütleniyordu ama silahsızdı. Haziran 1919’a gelindiğinde bu gelişmelere önderlik edebilecek biricik güç olarak Topal Osman Ağa çevresindeki silahlı milis gücü görülüyordu. Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti yöneticileri Topal Osman Ağa’yı Giresun' a getirmenin yollarını arıyorlardı. Topal Osman Ağa’da ayrılıkçı Rumların etkinliklerini izliyor ve olaya müdahalenin şartlarını olgunlaştırmaya çalışıyordu. Bu şartlar Haziran ortalarında "Taş Mektep"e ayrılıkçı Rumların Pontus bayrağını çekip Türk esnafa saldırmasıyla oluştu. Topal Osman Ağa yanında 20 atlı ile şehri basar. Baskın sonrası Rumlar paniğe kapıldı. Bu durumu iyi değerlendiren Osman Ağa Rum ileri gelenlerine baskı yaparak İstanbul Hükümeti'nce bağışlanmasını sağlamaya çalışır. Gerek bu durum gerek Cemiyet yönetiminin girişimleri sonucunda bir ay içinde Topal Osman Ağa İstanbul 'un "Affı Şahanesi" ile bağışlanır. Topal Osman Ağa yasal olarak Giresun'a döner ve kısa bir süre sonrada Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şube Başkanı olur.


ÇETECİLİKTEN YARBAYLIĞA


Mustafa Kemal, 9. Ordu Mütfettişi olarak Rumları ve Ermenileri Türk çetelerinden korumak için padişah tarafından görevli olarak 16 Mayıs 1919'da Samsun'a gönderilir. Mustafa Kemal ve 21 arkadaşı 19 Mayıs 1919 günü Samsun Limanı'na ayak basarlar. Yani Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkınca yapacağı işler arasında Topal Osman'ı ve çetesini yakalayıp etkisiz hale getirmesi de vardır.


Mustafa Kemal'in daha önce Topal Osman ile bağlantılı olduğu ve Samsun'a çıkar çıkmaz. Havza'da kendisi ile görüştüğü çeşitli kaynaklarda belirtilir. Mustafa Kemal'in Topal Osman'la görüşme isteği kendisine ulaşınca, Topal Osman yakın arkadaşlarını yanına alarak Havza'nın yolunu tutar.


İkili arasında uzunca süren gizli bir görüşme yapılır. Bu görüşme ile karşılıklı güven duygusu oluşur. Mustafa Kemal'in Osman Ağa'ya şöyle dediği yazılır:


" - Çok buhranlı günler yaşıyoruz. Ümitsiz değiliz. Senin hakkında gerekli bilgileri edindikten sonra seni buraya çağırttım. Bundan sonra el ele çalışacağız. Pontuscuların Karadeniz kıyılarında neler yaptıklarını bir de erbabının ağzından dinleyelim dedik."


Osman Ağa 'da Giresun ve çevresiyle Rum ve Ermenilerin faaliyetleri hakkında ayrıntılı bir rapor sunar. Arkasından Mustafa Kemal özetle şöyle der:


"- Görüyorum ki, vatansever duygular taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bugünkü yolun, o günkü açtığın çığırdan gelmektedir. Memleket kurtuluncaya kadar içinde bir tek dış ve iç düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen, Karadeniz köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çeteni derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkaracaksın. Bir alay teşkil edeceksin. Bu alayın kumandanı olacaksın. Sana genç ve atak subaylar vereceğiz. Pontuscular hangi usulleri kullanıyorsa, siz de o usulleri çekinmeden kullanın. Vatanı kurtarmakta bu son şansımızdır. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak, tarihten siliniriz."


Topal Osman'ın Belediye Başkanlığı ile ilgili olarak Mustafa Kemal ile aralarında şu konuşma da geçer: " - Pontus belasının temizlenmesini tamamıyla senin tecrübeli ellerine bırakıyorum. Osman Bey seninle durmadan muhabere edeceğiz. Belediye Reisliği'ni bırakıp uzaklaşmamalıydın. Şimdi yine bu mevkii elde edebilir misin?"


Topal Osman güler ve Mustafa Kemal'in bu isteğine karşı cevap verir;


"Ne demek Paşam? Çocuk oyuncağı bu. Siz arkamızda bulunduktan sonra evvel Allah Giresun Belediyesi'ne gidip oturmamız artık gün meselesidir."


Bu cevaptan sonra Mustafa Kemal de;


"Madem ki Türk halkı tamamıyla seni destekliyor hiç durma teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bilfiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontuscular ve Rumlar kaçsın.” der.


Uzun süren görüşmeden sonra Topal Osman da Mustafa Kemal 'in bu yaklaşımına karşın şöyle der: "Siz hiç merak etmeyin Paşam! Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki hepsi mağaralarda eşek arıları gibi boğulup gidecek."


Mustafa Kemal' in Topal Osman'ı emir ve komutasına bu sırada aldığı ve ölünceye kadar da bu beraberliğin devam ettiği görülmektedir. Topal Osman'ın Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve Teşkilat-ı Mahsusacı olarak süren askerlik yaşamı Mustafa Kemal ile tanışınca Kurtuluş Savaşı saflarında da devam etti. Ve yarbay rütbesine kadar yükseldi.


KARA ZIPKALILAR’DAN 47. ALAYA...


Topal Osman Ağa, merkezi Giresun olmak üzere Karadenizin en etkin Kuvayı Milliye komutanı idi. O, Osmanlı'nın son döneminde katıldığı savaşlardan olan Balkan savaşları ve 1. Dünya Savaşı'na Giresun yöresinden binlerce gönüllü toplayıp katılmakla kalmamış, Kurtuluş Savaşı için Karadeniz'de oluşan milli güçlerinde çekirdeği olmuş. Giresun'da durdurak tanımadan Laz uşaklarından oluşan birlikler kurarak cepheden cepheye koşmuştur.


Halk, Osman Ağa'nın bu çalışmalarını şu özdeyişle bugün bile tatlı tatlı anımsamaktadır:


“Aba, zıpka, başlık,

Beş para harçlık,

Ağa dayı beni de yaz!”


İç isyan dalgalarının Ankara Hükümeti'ni salladığı günlerde Mustafa Kemal, Kazım Karabekir'den inanç ve iradesine tam güvenebilecek disiplinli, herhangi bir yerde patlayacak bir ayaklanmayı anında bastırabilecek, balyoz gibi davranabilecek, 1000 kadar kişiden oluşan bir kuvvet ister. Karabekir'in bir iki önerisini Mustafa Kemal yetersiz bulur. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa'nın kafasındaki kuvvet "Lazistan uşakları"ndan oluşan Topal Osman ve çetesidir. Buna da Karabekir "Osman Ağa giderse bölgedeki Rumlar azar" gerekçesiyle karşı çıkar. Öneri sonradan Osman Ağa bölgede kalmak koşulu ile kabul edilir. Doğrudan Mustafa Kemal'in buyruğuna giren ve yerel giysileri ile görevlerini sürdüren Topal Osman birliğinin resmi adı ise; "Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi" olur. Osman Ağa birkaç ay sonra Ankara'daki "Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi"nin yönetimini yardımcılarından Mustafa Kaptan'a bırakıp Giresun'a döner. Mustafa Kemal ile vardıkları anlaşma gereği süratle iki gönüllü alay oluşturulması çalışmalarına koyulur. Osman Ağa'nın komutasında 42. ve 47. Alaylar kurulur.

Osman Ağa'nın komutasındaki 47. Alay Koçgiri İsyanı'nı bastırmak üzere Refahiye yönüne doğru harekete geçer. İki aylık kanlı bir çatışmadansonra Koçgiri aşiretinin direnişi dağıtılır.


MECLİSTE GRUPLAR


Birinci TBMM kurulup çalışmalara başlayınca çeşitli konuların tartışılmasında meclis üyeleri arasında görüş ayrılıkları oluşur. Bu ayrılıklar giderek grupların oluşmasına yol açar. Birinci Mecliste oluşan 1. Grup ve 2. Grup diye adlandırılan gruplarda bu oluşumun sonucudur.


Anayasa'nın kabulü, Londra Konferansı'na davet, Mustafa Kemal'in meclis başkanlığı, başkomutanlığı gibi sorunlarda beliren görüş ayrılığı bir dizi grubun oluşmasına neden olur. Bunlardan Mustafa Kemal 'in etrafında oluşanına 1. Grup, Mustafa Kemal 'in en güçlü muhaliflerinin oluşturduğu ve Ali Şükrü Bey’inde dahil olduğu grup ise 2. Grubu oluşturur.


İkinci Grubun büyük çoğunluğu saltanat ve hilafet taraftarı muhafazakar fikrin temsilcisi idi ve ayrıca Mustafa Kemal Paşa'nın diğer muhalifleri ile destekleniyordu. Diğer grupların başlıcaları ise İstiklal Grubu, Halk Zümresi, Tesanüt Grubu, İslahat Grubu, Müdafaa-i Hukuk Zümresi’ydi.


Mustafa Kemal ise bu durumu Nutuk'ta şöyle anlatıyor:


"Filhakika sayılan çok, üyeleri sınırlı olan bu hizipler birbirleri ile yarışmaya kalkmışlar ve biri diğerini dinlememek yüzünden...”


ALİ ŞÜKRÜ BEY OLAYI


Mecliste Mustafa Kemal'e muhalefetin kıyasıya yapıldığı bir dönemdir. Meclis esas olarak iki gruba bölünmüş. Birinci Grubun lideri Mustafa Kemal, İkinci Grubun lideri ise Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’dir. 26 Mart 1923 günü akşamından sonra Ali Şükrü Bey aniden ortadan kaybolur. O tarihte Başbakan olan Rauf Orbay anılarında olaydan haberdar olmasını şöyle anlatır:


"Lozan müzakerelerinin kesildiği günlerdi. Murahhas heyetimiz Ankara'ya dönmüştü. Bu heyette Bahriyemizi temsil eden deniz yarbayı Şevket Doruker'de vardı."


Şevket Doruker'i konu ile ilgili bilgi almak için Başbakan Rauf Bey çağırtır. Şevket Bey, Ali Şükrü Bey'in kardeşidir. Rauf Orbay ile karşılaşınca konuya girmeden ağabeyinin 'kayıp' olduğunu söyler ve ağlamaya başlar. Ali Şükrü Bey, üç günden beri eve gelmemiştir. Soruşturmuşlar, aramışlar, bulamamışlar. Edindikleri bilgiye göre, en son Karaoğlan çarşısında Kuyulu Kahvede nargile içerken Topal Osman Ağa'nın adamlarından Muhafız Bölüğü kumandanı Mustafa Kaptan'ın yanına geldiği ve beraber kalkıp gittikleri ama başka da hiçbir haber alınmadığı yönündedir.


Rauf Orbay devamını şöyle anlatıyor:


"Şevket Bey'e otur dedim ve derhal gereken emirleri vererek aratmaya başladım. Aynı zamanda Osman Ağa'nın adamıyla kahveden gittiğinden bu ağayı da aratıyordum. Fakat Ali Şükrü Bey gibi, O da meydanda yoktu."


Olayın yankısı derhal meclise yansır. Başbakan Rauf Orbay'ın, Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy'un bulunduğu meclis oturumunda Ali Şükrü Bey' in en yakın arkadaşlarından ve İkinci Grubun liderlerinden Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, 29 Mart 1923 günkü meclisin oturumunda söz alır, kürsüye çıkar ve konuşmaya başlar:


" - Efendiler, bu şerefli kürsü bugün acıklı bir duruma sahne oluyor. Bu şerefli milletin mebusları bugün kalpleri ağlamış birer zavallı, birer çaresiz gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey milletin kabesi! Sana da mı saldırı? Ey milletin reyi, sana da mı saldırı? Ey milletin mukaddesatı, sana da mı saldırı? (lanet sesleri) (Bu millet ölmez, fikir ölmez, zihniyet ölmez sesleri . . .)


- Bir mebusun ağzı, kalemi o milletin namusudur. Bu namusa saldıran eller kırılsın. Mebus, bu milletin namusudur. Saldırı arkadaşımıza değil, milletin namusunadır. Böyle namussuzlar yaşamamalı, kahrolmalı !


- Ali Şükrü Bey, iki günden beri kayıptır. Memleketin sahibi, çok büyük bir tarihin sahibi, bir mebus kayboluyor, hükümet bulamıyor.


-Ya siyasi ise? Demek ki bu memlekette herhangi bir düşüncenin başbuğu ölecektir. Hiçbir zaman ölmez! "


İkinci Grubun liderlerinden Hüseyin Avni Bey, fikirdaşı ve arkadaşı Ali Şükrü Bey'in öldürülmesiyle bu kızgın ve suçlayıcı konuşmasını sürdürür. Meclis birbirine girmiştir. Konuşmacılar hükümete ateş püskürmektedirler. Başbakan Rauf Orbay ve Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy meclisi yatıştırmaya çalışırlar. Muhalifler susmak bilmezler. Söz alan Rauf Orbay şöyle der;


"-Arkadaşlar halktan herhangi bir ferdin hukukunu en yüksek bir gayret ve fedakarlıkla muhafazaya, korumaya, hakkı yerine getirmeye hazır olan hükümetimiz ayrıca milleti temsil eden, memleketin istiklalini, hürriyetini temin için çalışan meclisin bir üyesinin kayboluşunu layık olduğu ciddiyet ve ehemmiyetle ele almıştır. TBMM'nin hür olan adliyesi dünden beri hür ve serbest olarak vazifesini yapıyor. Ümit ederim ki, en yakın bir zamanda hak ve hakikat meydana çıkacaktır."


Yoğun tartışmalar sonunda oturum sona erer.


TOPAL OSMAN'IN SONU


Meclisteki tartışmalardan sonra olayın oluş biçimi aşağı yukarı ortaya çıkar: Ali Şükrü Bey, Karaoğlan çarşısındaki Kuyulu Kahvede nargilesini içerken yanına Topal Osman Ağa'nın adamlarından Mustafa Kaptan gelir.


Bir süre sonra Ali Şükrü hemşehrisi ile kol kola kahveden çıkar. Osman Ağa, Mustafa Kaptan vasıtasıyla Ali Şükrü Bey'i evine davet etmiştir. Aynı akşam Osman Ağa 'nın Samanpazarı'ndaki evinin üst katında komşular gürültülü sesler duyduklarını ifade etmişler. Sabahın erken saatlerinde de eşya nakletmek için evin kapısına bir arabanın geldiğini söylemişlerdir. Ali Şükrü, Osman Ağa ve adamları sırra kadem basmışlar. Hükümet ve Mustafa Kemal oldukça güç durumda kalmıştır. O sırada Mustafa Kemal ile Başbakan Rauf Orbay arasında şu konuşma geçer:


Mustafa Kemal;“-Şimdi ne düşünüyorsun?”

Orbay “- Bir şey düşündüğüm yok. Topal Osman'ı yakalamak gerek. Çankaya'nın arkasında, Ayrancı tarafında Papazın Bağı denilen yerde bulunduğu sanılıyor.”

Mustafa Kemal “-Nasıl yakalatacaksın?”

Orbay “- Meclis Muhafız Birliği ile”

Mustafa Kemal “- Meclis Muhafız Birliği'nde Topal Osman'la gelmiş Karadenizliler var. bunlar birbirlerine ateş etmezler, ne sen, ne ben, ne Ankara ... Bir şey kalmaz”

Orbay “-Suçluları yakalatmak mutlak gerek. Eğer Başkomutan olarak ve herhangi bir düşünce ile sizce buna gerek görülmüyorsa, benim bunu yarın mecliste anlatmam gerekecektir."


Ali Şükrü'yü, Osman Ağa'nın öldürdüğüne dair yeterli delil vardır. Mustafa Kemal, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçe'ye Osman Ağa ve milislerin teslim alınması görevini, eline hücum planını da çizerek verir. Kendisi eşi Latife Hanımla birlikte Çankaya'yı boşaltarak istasyondaki eve yerleşir. Topal Osman'ın Muhafız Birliği elemanlarından bazıları koğuşlarına girer girmez silahları alınarak tutuklanır. Ali Şükrü'nün cesedi ise Çankaya tarafından Mühye Köyü yakınlarında toprağa gömülü olarak çadır bezlerine sarılı olarak bulunur. General İsmail Hakkı Tekçe, Muhafız Taburu ile Topal Osman Ağa'nın kaldığı evi sarar. 2 Nisan sabahının ilk saatlerinde çatışma başlar. Yarım saate yakın bir çatışmadan sonra Osman Ağa kasığından yaralı olarak ele geçer. Sedyeye konur, yolda giderken kan kaybından ölür. Çatışma sırasında 12 çeteci öldürülür, birkaçı da yaralanır.


Osman Ağa ve Ali Şükrü'nün öldürülme olayı bugün bile sık sık tartışılan ve tam anlamı ile açıklığa çıkmış bir olay değildir. Olay ile ilgili olarak dönemin canlı tanıkların konu ile ilgili yazdıklarına bakalım.


Başbakan Rauf Orbay anılarında şöyle yazıyor:


"Derhal arama emri verdim. Ankara Valisi Abdülkadir Bey, Jandarma Komutanı, Polis Müdürü ve bütün güvenlik kuvvetleri seferber oldukları halde , hatta kendi arabamı da arama işlerine verdiğim halde iz bile bulunamadı. Devamlı aramalar sonunda Çankaya yolundan geçen arama ekibine bağlı jandarmaların, ana yoldan ayrılan araba izlerini tarlada sürdürmeleri sırasında yeni kazılmış bir çukurda Ali Şükrü Bey'in ölüsüne rastlanır. Ölünün avucundaki, sımsıkı tutulmuş bir sandalye hasır parçasının da Topal Osman'ın evinde bulunan kırık sandalyeye ait olduğu tespit edilince, ele sağlam bir ipucu geçirilmiş oldu. Yakalanan Osman Ağa'nın adamı Mustafa Kaptan da Ali Şükrü Bey’i kendisinin Topal Osman'ın evine götürdüğünü itiraf eder. Ali Şükrü Bey'i orada ayakta duran Osman Ağa 'nın karşısına oturtmuşlar. Ve verdikleri kahveyi içerken birdenbire üzerine atılarak boğmuşlar. Mustafa Kaptan' ın bu itirafı ile olay tamamen aydınlanmıştı. Bu haberi akşam üzeri meclisteki odamda çalışırken getirdiler."


Rauf Orbay bunun üstüne Mustafa Kemal'e bir tezkere yazdığını, yemekten sonra Mustafa Kemal ve Latife Hanım ile istasyondaki evde görüştüklerini ve olayı anlattığını yazıyor. Sonra Papazın Bağı 'nda olduğu sanılan Topal Osman ve adamları üstüne Meclis Muhafaza Birliği'ni değil, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçe'yi harekete geçirdiklerini anlatır. Devamla:


"Osman Ağa üstüne gelindiğini sezince, Çankaya Köşkü'ne hücum etti. Köşkte kimseyi bulamayınca kapıyı kırıp içeri girdi, ne bulduysa parçalayıp ortalığı karmakarışık etti. haber geldiği sırada silah sesleri de duyuldu. Bir süre sonra Osman Ağa altı yardımcısı ile vurulmuş ve ele geçirilmiştir."


Burada üstüne askerler gidince Osman Ağa'nın Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Mustafa Kemal 'in ikametgahı olan Çankaya Köşkü'ne hücum etmesi çok anlamlıdır. Topal Osman, Ali Şükrü'nün öldürülmesini tek başına planlamış olsaydı suçluluk psikolojisi ile daha farklı davranırdı. Ama silahlı askerler üstüne gelince tehlikenin Çankaya'dan kendi hayatına yöneldiğini görmüş olacak ki, kendisini bu duruma düşüren yere karşı yapacağı son şeyi yapıp silahlı saldırıya geçmişti. neden başka kimseye veya yere değil de Mustafa Kemal'e silah çekmişti. Bu davranış çok anlamlı olsa gerek. Ayrıca Mustafa Kemal'in Topal Osman üstüne Muhafız Taburunu gönderince Çankaya Köşkü'nü boşaltıp, istasyondaki eve yerleşmesi de oldukça anlamlı olsa gerektir. Olan biten adeta yapılan bir sözleşmenin tek taraflı olarak rafa kaldırılmasını anımsatıyor. Topal Osman'ın köşkten karşılık alamayınca kapıları kırıp içeri girmesi ve kimseyi bulamayınca ne bulduysa tahrip etmesi adeta bir kahrolmanın ifadesi sayılabilir. tabii bu sırada askerlerin de Osman Ağa'yı sağ yakalamak gibi bir kaygıları olmayıp, yaralı yakalandığı halde ölüme terkedilmesi de öldürme amacına ait bazı ipuçları ele verebilir.


Olayı bu defa Muhafız Taburu Komutanı General İsmail Hakkı Tekçe'den dinleyelim:


"Aldığım emir üstüne Muhafız Taburunu toplayıp harekete geçtim. Topal Osman'ın bulunduğu Papazın Köşkü'nü kuşattım. Çember daralırken Topal Osman'ın müfrezesi tarafından üzerimize ateş açıldı. bir erimiz şehit oldu. Çatışmaya başladık. Gün doğarken çarpışma devam ediyordu. Çarpışma öğleden önce bitti. Topal Osman müfrezesi bertaraf edilmişti. Topal Osman da vurulmuştu. Ölenleri oraya gömdüm. Sağ kalanları Atatürk'ün bulunduğu istasyondaki binaya götürdüm. Meclisin karan üstüne Topal Osman'ın ölüsü gömüldüğü yerden çıkarıldı ve meclisin önünde ayağından baş aşağı asılarak herkese gösterildi."


Böylece 1.TBMM gücünü göstererek daha önce varlıklarını onun silahlı gücüne borçlu olduklarını unutarak Topal Osman'ın başsız cesedinin mezardan çıkarıp idam cezası vermek ile yetinmediler. Bir de Ulus Meydanı'nda kurşun yağmuru ile kalbura dönmüş cesedi ayaklarından asıldığına tanık olundu .


Osman Ağa'nın mezarı bugün Giresun Kalesinin tam zirvesinde çevre il ve ilçelerden gelen halkın uğrak yeri olarak da adeta bir türbeye dönüşmüş durumda.


Son tahlilde bazı tarihçilerin Devrimin ilk kendi çocuğunu vurduğu yorumu yaptığı bu hadise hala gündemde yerini korumakta. Mecliste milliyetçi partilerin Topla Osman’a iade itibar talepleri devam etmekte.


Cumhuriyetin kuruluşunda yaşanan en çarpıcı hadiselerden biri olan “Ali Şükrü Bey Olayı” daha çok tartışma konusu olacağa benziyor...







277 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page